Peeling, cildin en dış katmanında biriken ölü hücreleri, çevresel kirleri ve çeşitli kusurları, kontrollü bir şekilde soyarak, alttan daha taze, daha canlı, daha pürüzsüz ve daha sağlıklı yeni bir cildin ortaya çıkmasını sağlayan, son derece etkili bir dermatolojik cilt yenileme yöntemidir.
Kelime anlamı “soymak” olan bu işlem, cildin doğal yenilenme döngüsünü hızlandırarak, akne ve sivilce izlerinden güneş lekelerine, ince kırışıklıklardan mat ve cansız görünüme kadar birçok estetik soruna aynı anda çözüm sunar. Cildimize adeta bir “reset” atma, onu taze bir başlangıca hazırlama sanatı olan peeling, kullanılan yönteme ve soyma derinliğine göre farklılık gösteren geniş bir yelpazeye sahiptir. Bu yöntemler arasında en bilineni ve en çok uygulananı ise kimyasal peeling‘tir. İstanbul’un estetik ve yenilikçi atmosferinin merkezi olan Etiler’deki kliniğimizde, Doktor Selin Zehra Uçar olarak, her cildin kendine özgü bir yapıya ve ihtiyaca sahip olduğu bilinciyle hareket ediyoruz.
Bu nedenle, standart bir yaklaşım yerine, cildinizi detaylıca analiz ederek, sizin için en uygun, en güvenli ve en etkili peeling protokolünü belirliyoruz. Amacımız, cildinizi yormadan ve hırpalamadan, onun doğal güzelliğini ve sağlığını ortaya çıkaracak, aydınlık ve pürüzsüz bir doku yaratmaktır.
Bu profesyonel peeling uygulaması, cildinizin yenilenme potansiyelini harekete geçirerek, daha genç ve daha canlı bir görünüme kavuşmanız için atılan en önemli adımlardan biridir.
Cildin Yenilenme Döngüsü: Peeling Neden Gereklidir?
Cildimiz, sürekli olarak kendini yenileyen, yaşayan ve nefes alan mucizevi bir organdır. Bu yenilenme süreci, cildin en alt katmanında (bazal tabaka) yeni hücrelerin doğması ve bu hücrelerin yaklaşık 28 günlük bir yolculukla en üst katmana (stratum corneum) doğru ilerlemesiyle gerçekleşir.
Üst katmana ulaşan bu hücreler, zamanla canlılıklarını yitirir, keratinle dolar ve ölü deri hücreleri olarak yüzeyden atılırlar. Bu döngü, genç ve sağlıklı bir ciltte son derece düzenli bir şekilde işler. Bu sayede cilt, pürüzsüz, parlak ve canlı görünümünü korur. Ancak yaşlanma süreci, güneş hasarı, çevresel faktörler ve bazı cilt hastalıkları, bu mükemmel döngüyü yavaşlatır ve bozar.
Yaklaşık 30’lu yaşlardan itibaren, bu 28 günlük hücresel yenilenme süresi giderek uzamaya başlar; 40’lı yaşlarda 40 güne, daha ileri yaşlarda ise daha da uzun sürelere çıkabilir. Bu yavaşlama, ölü deri hücrelerinin cilt yüzeyinde birikmesine neden olur. Yüzeyde biriken bu cansız tabaka, cildin birkaç farklı şekilde olumsuz etkilenmesine yol açar.
Öncelikle, cilt yüzeyi pürüzlü ve donuk bir hal alır. Işığı homojen bir şekilde yansıtamayan cilt, mat, solgun ve cansız görünür. İkinci olarak, bu ölü hücre tabakası, gözeneklerin tıkanmasına neden olabilir. Tıkanan gözenekler, siyah nokta (komedon) ve sivilce (akne) oluşumu için ideal bir zemin hazırlar.
Üçüncü olarak, kullandığımız pahalı serumlar, nemlendiriciler ve diğer bakım ürünleri, bu ölü hücre bariyerini aşarak cildin alt katmanlarına, yani asıl ihtiyaç duyuldukları yere ulaşamazlar. Bu da ürünlerin etkinliğinin önemli ölçüde azalması anlamına gelir. Son olarak, bu birikmiş tabaka, ince çizgilerin ve kırışıklıkların daha belirgin görünmesine neden olur. İşte peeling işlemi, tam olarak bu noktada devreye girerek, yavaşlamış olan bu doğal yenilenme sürecine dışarıdan bir destek sağlar.
Peeling, bu birikmiş, cansız ve sağlıksız üst tabakayı kontrollü bir şekilde soyarak, vücudun doğal yara iyileşme mekanizmasını tetikler. Cilt, bu kontrollü “hasarı” onarmak için hemen harekete geçer. Kan dolaşımı hızlanır, fibroblast hücreleri yeni ve sağlıklı kolajen ile elastin lifleri üretmek için uyarılır. Alttan gelen taze, genç ve sağlıklı hücreler yüzeye çıkar. Bu, sadece bir yüzey temizliği değil, aynı zamanda cildin temel yapısını yeniden düzenleyen biyolojik bir yenilenme sürecidir.
İstanbul gibi hava kirliliğinin ve çevresel stresin yoğun olduğu bir metropolde, cilt yüzeyinde biriken bu toksin ve kir tabakası daha da belirgin olabilir. Etiler’deki kliniğimize başvuran pek çok hastamız, ciltlerinin ne kadar temizlerlerse temizlesinler, o “arınmış” ve “nefes alan” hissine ulaşamadıklarından şikayet eder.
Doktor Selin Zehra Uçar olarak, düzenli aralıklarla yapılan profesyonel bir peeling uygulamasının, cildin bu yükten kurtulması, daha sağlıklı fonksiyon göstermesi ve uygulanan diğer anti aging tedavilere daha iyi yanıt vermesi için temel bir gereklilik olduğuna inanıyoruz. Bu, adeta cildinizin periyodik bakımı ve bahar temizliğidir.
Peeling
Peeling, cilt yüzeyindeki ölü hücre tabakasını ve çeşitli kusurları uzaklaştırarak, cildin yeniden yapılanmasını ve canlanmasını sağlayan dermatolojik işlemlerin genel adıdır. Bu işlemler, uygulama yöntemine ve cildin ne kadar derinine etki ettiklerine göre farklı kategorilere ayrılır.
En yaygın bilinen ve uygulanan türleri; mekanik (fiziksel), enzimatik ve kimyasal peeling‘tir. Medikal estetikte, özellikle daha belirgin ve hedefe yönelik sonuçlar elde etmek amacıyla en sık başvurulan yöntem ise kimyasal peeling‘tir.
Bu yöntemde, cilde kontrollü bir şekilde hasar vermek ve soyulma sürecini başlatmak için çeşitli asidik solüsyonlar kullanılır. Bu kontrollü hasar, cildin kendini iyileştirme mekanizmalarını tetikleyerek, daha sağlıklı, daha pürüzsüz ve daha genç yeni bir cilt dokusunun oluşmasını sağlar.
Kimyasal peeling uygulamaları, kullanılan asidin türüne, konsantrasyonuna ve cilde uygulanma süresine bağlı olarak etki derinliğine göre üç ana gruba ayrılır:
- Yüzeysel Peeling: En sık uygulanan ve en güvenli peeling türüdür. Sadece cildin en üst katmanı olan epidermisi etkiler. Genellikle Alfa Hidroksi Asitler (AHA) ve Beta Hidroksi Asitler (BHA) kullanılır.
Alfa Hidroksi Asitler (AHA): Glikolik asit (şeker kamışından), laktik asit (sütten), mandelik asit (acı bademden) gibi suda çözünen meyve asitleridir. Cildi nazikçe soyar, nemlendirir, ince çizgileri ve yüzeysel lekeleri azaltır. Cilde anında bir parlaklık ve canlılık kazandırır. –
Beta Hidroksi Asitler (BHA): En bilineni salisilik asittir. Yağda çözünebilme özelliği sayesinde, gözeneklerin içine nüfuz ederek tıkanıklıkları temizleme yeteneğine sahiptir. Bu nedenle, özellikle akne, siyah nokta ve yağlı ciltlerin tedavisinde oldukça etkilidir. Yüzeysel peeling, genellikle 2-4 hafta aralıklarla, 4-6 seanslık kürler halinde uygulanır. İşlem sonrası iyileşme süreci çok kısadır, kişi hemen sosyal hayatına dönebilir. Hafif bir kızarıklık dışında belirgin bir soyulma görülmeyebilir.
- Orta Derinlikte Peeling: Epidermisin tamamını ve dermisin üst katmanlarını etkiler. Daha belirgin lekeler, daha derin kırışıklıklar ve akne izlerinin tedavisinde kullanılır. Bu işlemde en sık kullanılan ajan, Trikloroasetik Asit’in (TCA) %15 ila %35 arasındaki konsantrasyonlarıdır. İşlem sonrası ciltte belirgin bir kızarıklık, gerginlik ve ardından kahverengi bir kabuklanma görülür. Cilt, yaklaşık bir hafta içinde pul pul veya tabakalar halinde soyulur. Bu süreçte cildin çok iyi nemlendirilmesi ve güneşten titizlikle korunması gerekir.
- Derin Peeling: Cildin dermis tabakasının daha derinlerine kadar inen, en güçlü peeling türüdür. Çok derin kırışıklıklar ve ciddi yara izlerinin tedavisinde kullanılır. Genellikle Fenol veya yüksek konsantrasyonlu TCA kullanılır. Bu işlem, potansiyel riskleri ve uzun iyileşme süreci nedeniyle günümüzde daha az tercih edilmekte, yerini fraksiyonel lazer gibi daha güvenli teknolojilere bırakmaktadır.
İstanbul, Etiler‘deki kliniğimizde, Doktor Selin Zehra Uçar olarak, hastamızın cilt tipini, sorununu ve sosyal yaşamını göz önünde bulundurarak en uygun peeling yöntemini seçiyoruz.
Her peeling işlemi öncesinde cilt, işleme hazırlanır ve işlem sonrasında da cildin doğru bir şekilde onarılması ve korunması için kişiye özel bir bakım programı oluşturulur. Unutulmamalıdır ki, kimyasal peeling, mutlaka bu alanda eğitimli ve tecrübeli bir hekim tarafından, klinik ortamda uygulanması gereken ciddi bir medikal prosedürdür.
Uygulama Alanları: Hangi Cilt Sorunlarına Çözüm Sunar?
Kimyasal peeling, cildin üst katmanlarını kontrollü bir şekilde soyarak yenilenmesini sağlayan çok yönlü bir tedavi olması sayesinde, oldukça geniş bir yelpazedeki cilt sorunlarına çözüm sunma potansiyeline sahiptir. Cildin yüzeyindeki kusurları gidermekten, daha derin katmanlardaki kolajen üretimini tetiklemeye kadar uzanan etkileri, onu dermatolojik estetiğin en temel ve en etkili araçlarından biri yapar.
İstanbul, Etiler‘deki kliniğimizde, Doktor Selin Zehra Uçar olarak, her bir hastamızın spesifik sorununu hedef alacak şekilde doğru asit kombinasyonunu ve peeling derinliğini belirleyerek, bu tedavinin gücünden maksimum düzeyde faydalanıyoruz.
Peeling tedavisinin en başarılı olduğu uygulama alanları şunlardır:
- Akne (Sivilce) ve Akne Eğilimli Ciltler: Bu, peeling tedavisinin en yaygın ve en etkili olduğu alanlardan biridir. Özellikle Salisilik Asit (BHA) gibi yağda çözünen asitler, gözeneklerin içine derinlemesine nüfuz etme yeteneğine sahiptir. Bu sayede; – Tıkanmış gözenekleri açar, siyah ve beyaz noktaların (komedonlar) temizlenmesini sağlar. – Cildin aşırı yağ (sebum) üretimini dengeler. – Anti-enflamatuar özellikleri sayesinde, aktif iltihaplı sivilcelerin daha hızlı sönmesine yardımcı olur. – Cildin yüzeyindeki bakteri sayısını azaltarak yeni sivilce oluşumunu önler. Düzenli olarak yapılan salisilik asit veya Jessner solüsyonu (salisilik asit, laktik asit ve rezorsinol içeren bir karışım) peelingleri, akneli cildin kontrol altına alınmasında önemli bir rol oynar.
- Akne İzleri (Post-inflamatuar Hiperpigmentasyon ve Atrofik Skarlar): Sivilceler iyileştikten sonra geride bıraktıkları kırmızı veya kahverengi lekeler (post-inflamatuar hiperpigmentasyon) veya hafif çökük izler (atrofik skarlar), peeling ile etkili bir şekilde tedavi edilebilir. Peeling, cildin üst katmanlarını soyarak, pigmentli hücrelerin daha hızlı atılmasını sağlar ve lekenin renginin açılmasına yardımcı olur. Daha derin peelingler (örneğin TCA peeling), dermis tabakasındaki kolajen üretimini uyararak, çökük izlerin tabanının yükselmesine ve cildin daha pürüzsüz hale gelmesine katkıda bulunur.
- Güneş Lekeleri ve Yaşlılık Lekeleri (Lentigo): Yüzde, ellerde veya dekolte bölgesinde, yıllar boyunca güneşe maruz kalmanın bir sonucu olarak oluşan kahverengi lekeler, yüzeysel ve orta derinlikteki peelinglerle başarılı bir şekilde tedavi edilebilir. Glikolik asit veya TCA gibi ajanlar, melanin pigmentini içeren hücrelerin dökülmesini hızlandırarak, lekelerin rengini açar ve cilt tonunu daha homojen hale getirir.
- Melazma: Özellikle kadınlarda hormonal değişiklikler ve güneşin tetiklemesiyle ortaya çıkan, yanaklar, alın ve bıyık bölgesinde simetrik kahverengi lekelenmelerle karakterize olan melazma, tedavisi en zor leke tiplerinden biridir. Peeling, melazma tedavisinde, leke açıcı diğer tedavilerle (lazerler, leke kremleri) birlikte kombine bir yaklaşımın parçası olarak dikkatli bir şekilde kullanılabilir.
- İnce Çizgiler ve Kırışıklıklar: Yüzeysel peelingler, cildi nemlendirerek ve yüzeyini pürüzsüzleştirerek ince kuruluk çizgilerinin görünümünü azaltır. Orta derinlikteki peelingler ise, kolajen ve elastin üretimini daha güçlü bir şekilde uyararak, daha belirgin çizgilerin ve hafif kırışıklıkların yumuşamasına yardımcı olur.
- Mat, Cansız ve Pürüzlü Cilt Dokusu: Cilt yüzeyinde biriken ölü hücre tabakasını ortadan kaldıran peeling, cildin anında daha parlak, daha canlı ve daha pürüzsüz bir dokuya kavuşmasını sağlar. Cildin ışığı yansıtma kapasitesi artar ve sağlıklı bir ışıltı kazanır.
- Genişlemiş Gözenekler: Peeling, hem gözenekleri tıkayan kir ve yağdan arındırarak hem de cildin sıkılığını artırarak, genişlemiş gözeneklerin görünümünün azalmasına yardımcı olur.
Uygulama Süreci ve Sonrası Dikkat Edilmesi Gerekenler
Kimyasal peeling uygulaması, basit bir kozmetik bakım gibi görünse de, aslında cildin yapısına doğrudan müdahale eden ciddi bir medikal prosedürdür. Bu nedenle, işlemin başarısı ve güvenliği, sadece uygulama anında gösterilen özene değil, aynı zamanda işlem öncesi hazırlık ve işlem sonrası bakım süreçlerine de sıkı sıkıya bağlıdır.
İstanbul, Etiler‘deki kliniğimizde, Doktor Selin Zehra Uçar olarak, hastalarımızı bu sürecin her adımı hakkında detaylı olarak bilgilendirerek, en iyi sonuçları almalarını ve bu süreci en konforlu şekilde geçirmelerini sağlıyoruz.
Uygulama Öncesi: Tedaviden en iyi yanıtı almak ve olası yan etkileri en aza indirmek için, cildin peelinge hazırlanması önemlidir. Hekiminiz, işlemden yaklaşık 2-4 hafta önce, cildinizi hazırlamak için size özel bazı ürünler (retinoik asit, AHA içeren kremler veya leke açıcı ajanlar gibi) önerebilir. Bu hazırlık süreci, cildin üst tabakasının incelmesine ve asidin daha homojen bir şekilde nüfuz etmesine yardımcı olur. Ayrıca, işlemden en az bir hafta önce, cildi tahriş edebilecek ağda, epilasyon, kese gibi işlemlerden ve diğer soyucu ürünlerin kullanımından kaçınılmalıdır.
Uygulama Süreci: İşlem günü, cilt makyaj ve kirden tamamen arındırılır ve özel bir solüsyonla yağdan arındırılır. Göz, burun kenarları ve dudak gibi hassas bölgeler, koruyucu bir kremle kapatılır.
Hekim, seçilen kimyasal peeling solüsyonunu bir fırça veya pamuklu aplikatör yardımıyla, tedavi edilecek alana hızlı ve homojen bir şekilde uygular. Uygulama sırasında ciltte hafif bir yanma, batma veya karıncalanma hissi olması normaldir. Bu his, kullanılan asidin türüne ve konsantrasyonuna göre değişir. Hekim, işlem boyunca cildin reaksiyonunu (kızarıklık, beyazlama/frosting) dikkatle gözlemler. Belirlenen süre sonunda veya istenen reaksiyon elde edildiğinde, asit nötralize edici bir solüsyonla etkisiz hale getirilir veya su ile temizlenir. İşlem sonrası cildi yatıştırmak ve nemlendirmek için özel kremler ve soğuk kompres uygulanabilir. Tüm işlem yaklaşık 15-30 dakika sürer.
Uygulama Sonrası Dikkat Edilmesi Gerekenler: Peeling sonrası bakım, tedavinin en kritik aşamasıdır.
Yeni ve hassas cildin doğru bir şekilde korunması ve onarılması, sonucun kalitesini doğrudan etkiler.
- Güneşten Korunma: Bu, en önemli ve en vazgeçilmez kuraldır. Peeling sonrası cilt, UV ışınlarına karşı son derece hassas hale gelir. Korunmasız güneşe maruz kalmak, ciddi lekelenmelere (post-inflamatuar hiperpigmentasyon) ve yanıklara neden olabilir. Bu nedenle, işlemden sonra en az bir ay boyunca, her gün, dışarı çıkmasanız bile, yüksek faktörlü (SPF 50+), geniş spektrumlu (UVA/UVB korumalı) bir güneş koruyucu düzenli olarak (2-3 saatte bir) kullanılmalıdır. Şapka ve gözlük gibi fiziksel koruyuculardan da faydalanılmalıdır.
- Yoğun Nemlendirme: Cilt, soyulma sürecinde kuruyacak ve gerilecektir. Hekiminizin önereceği, cildin bariyer fonksiyonunu onaran, yatıştırıcı ve yoğun nemlendirici özelliklere sahip ürünler, günde birkaç kez bolca uygulanmalıdır. Bu, hem cildin konforunu artırır hem de iyileşme sürecini hızlandırır.
- Nazik Temizleme: Cilt, sadece hekiminizin önerdiği, sabun içermeyen, çok nazik bir temizleyici ile, ılık su kullanılarak yıkanmalıdır. Cildi ovalamaktan, keselemekten veya lif kullanmaktan kesinlikle kaçınılmalıdır.
- Soyulan Deriyi Koparmamak: Ciltte oluşan kabukları veya soyulan derileri kesinlikle yolmamak ve koparmamak gerekir. Cildin kendi doğal ritminde soyulmasına izin verilmelidir. Aksi takdirde, lekelenme ve yara izi oluşma riski artar.
- Diğer Ürünlerden Kaçınma: İyileşme süreci tamamlanana kadar (genellikle 1-2 hafta), retinol, AHA/BHA içeren ürünler, alkollü tonikler gibi cildi tahriş edebilecek diğer tüm ürünlerin kullanımına ara verilmelidir. Bu kurallara dikkatle uyulduğunda, peeling sonrası süreç sorunsuz bir şekilde atlatılır ve altından gelen taze, pürüzsüz ve aydınlık cildin keyfi çıkarılır.