PRP tedavisi, vücudumuzun kendi kanında bulunan iyileştirici ve onarıcı gücü kullanarak, cildin ve saç köklerinin doğal yollarla canlandırılmasını, yenilenmesini ve gençleşmesini sağlayan, otolog (kişinin kendisinden elde edilen) bir rejeneratif tıp uygulamasıdır. Açılımı “Platelet Rich Plasma” yani “Trombositten Zengin Plazma” olan bu yöntem, kanımızın pıhtılaşma ve yara iyileşmesinden sorumlu olan trombosit (platelet) hücrelerinin, özel bir işlemle yoğunlaştırılarak, ihtiyaç duyulan bölgeye geri enjekte edilmesine dayanır. Bu işlem, cilde veya saçlı deriye dışarıdan herhangi bir yabancı madde vermeden, tamamen kişinin kendi biyolojik materyali ile dokuları onarmayı ve canlandırmayı hedefler.
Zamanla yıpranan, canlılığını kaybeden ve yaşlanan dokulara, vücudun kendi onarım mekanizmalarını harekete geçiren bir “uyandırma” sinyali gönderen PRP tedavisi, estetik dermatolojide doğallığı ve güvenliği ön planda tutan en popüler yöntemlerden biridir.
İstanbul’un modern ve dinamik atmosferinde, cilt ve saç sağlığına önem veren bireyler için, Etiler’deki kliniğimizde, Doktor Selin Zehra Uçar olarak, bu biyolojik ve etkili tedaviyi en yüksek medikal standartlarda uygulamaktayız. Amacımız, sadece belirtileri geçici olarak maskelemek değil, cildin ve saç köklerinin hücresel düzeyde sağlığını iyileştirerek, daha kalıcı, daha canlı ve daha genç bir görünüm elde etmektir. Kendi kanınızın içindeki o sihirli iyileşme potansiyelini harekete geçiren bu tedavi, doğallıktan vazgeçmeden zamanın izlerini silmek isteyenler için akıllıca bir seçenektir.
Kanımızdaki Şifa: Trombositler ve Büyüme Faktörlerinin Gücü
Vücudumuz, hayranlık uyandıran bir kendi kendini onarma mekanizmasına sahiptir. Küçücük bir kesik olduğunda bile, kanımızdaki bir dizi karmaşık ve mükemmel organize olmuş olay, kanamayı durdurur, enfeksiyonu önler ve yeni doku oluşumunu başlatır.
İşte bu mucizevi sürecin başrol oyuncuları, kanımızdaki renksiz ve çekirdeksiz hücreler olan trombositlerdir (plateletler). Herkes trombositleri kanın pıhtılaşmasını sağlayan hücreler olarak bilir, ancak onların görevi bundan çok daha fazlasıdır. Trombositler, aslında içlerinde yüzlerce biyoaktif protein ve “büyüme faktörü” (growth factor) depolayan akıllı keseciklerdir.
Bir dokuda hasar meydana geldiğinde, trombositler hemen o bölgeye hücum eder, bir araya gelerek bir tıkaç oluşturur ve ardından içerdikleri bu değerli büyüme faktörlerini ortama salmaya başlarlar. Bu büyüme faktörleri, adeta bir inşaat alanındaki usta başları gibi çalışır.
Çevredeki kök hücrelere ve diğer onarım hücrelerine “burada bir hasar var, işe başlayın!” sinyalini gönderirler. Bu sinyali alan hücreler aktive olur ve hasarlı dokuyu onarmak için çoğalmaya ve yeni doku üretmeye başlarlar. PRP tedavisinin ardında yatan bilimsel mantık, işte bu doğal ve güçlü onarım sürecini taklit etmek ve konsantre bir şekilde ihtiyaç duyulan bölgeye uygulamaktır. Normalde kanımızın bir mililitresinde yaklaşık 150.000 ila 400.000 arasında trombosit bulunur.
PRP tedavisinde ise, özel bir santrifüj işlemi ile kanın plazma kısmı, trombositler dışındaki diğer hücrelerden (alyuvarlar, akyuvarlar) ayrıştırılır. Bu işlemin sonunda elde edilen trombositten zengin plazmada, normal kandakinin 3 ila 8 katı daha fazla, yani mililitrede yaklaşık 1 milyonun üzerinde trombosit bulunur. Bu, onarım ve yenilenme sinyallerini taşıyan büyüme faktörlerinin de aynı oranda yoğunlaştırıldığı anlamına gelir. Bu konsantre plazma cilde veya saçlı deriye enjekte edildiğinde, o bölgede sanki büyük bir “onarım ihtiyacı” varmış gibi bir biyolojik sinyal yaratılır.
Ortama salınan yoğun büyüme faktörleri (PDGF, TGF-β, VEGF, EGF, FGF gibi), bölgedeki fibroblastları, kök hücreleri ve diğer yapısal hücreleri uyarır. Ciltte bu uyarılma; yeni kolajen ve elastin liflerinin üretimini tetikler, yeni damar oluşumunu (anjiyogenez) teşvik ederek cildin daha iyi beslenmesini sağlar ve cildin genel onarım mekanizmalarını hızlandırır. Saçlı deride ise; saç köklerini besleyen damarları canlandırır, zayıflamış saç köklerini uyararak onları büyüme fazına geçirir ve saçın yaşam döngüsünü uzatır. İstanbul gibi stresin ve çevresel yıpranmanın yoğun olduğu bir yerde, cildimizin ve saçlarımızın bu doğal onarım gücüne her zamankinden daha fazla ihtiyacı vardır.
Etiler’deki kliniğimizde, Doktor Selin Zehra Uçar olarak, hastalarımıza bu tedaviyi anlatırken, onlara dışarıdan bir ilaç vermediğimizi, sadece kendi kanlarının içindeki o muhteşem şifa potansiyelini alıp, konsantre ederek ihtiyaç duydukları yere geri verdiğimizi vurgularız. Bu, PRP tedavisini doğanın bilgeliğini modern bilimle birleştiren, son derece güvenli ve etkili bir rejeneratif tedavi haline getirir.
PRP Tedavisi
PRP Tedavisi (Platelet Rich Plasma), kişinin kendi kanından elde edilen, trombosit hücreleri ve büyüme faktörleri açısından zenginleştirilmiş plazmanın, medikal estetik amaçlarla cilde veya saçlı deriye enjekte edilmesi işlemidir.
Bu yöntem, vücudun doğal iyileşme mekanizmalarını tetikleyerek, dokuların kendilerini onarmasını ve yenilemesini sağlayan, otolog (kişinin kendisinden elde edilen materyalle yapılan) bir rejeneratif tedavi yaklaşımıdır. Güvenilirliği ve doğallığı sayesinde, hem cilt gençleştirme (anti-aging) hem de saç dökülmesi tedavilerinde dünya genelinde ve İstanbul’da yaygın olarak tercih edilen popüler bir yöntem haline gelmiştir. Bu tedavinin temel prensibi, kanın pıhtılaşma ve doku onarımından sorumlu olan trombosit (platelet) hücrelerinin gücünü kullanmaktır.
Trombositler, içlerinde doku yenilenmesini başlatan ve yöneten çok sayıda güçlü “büyüme faktörü” barındırır. PRP tedavisinde amaç, bu değerli hücreleri kandan ayrıştırıp yoğunlaştırmak ve ardından bir “gençlik iksiri” gibi hedef dokuya geri vermektir. Bu sayede, uygulama yapılan bölgede kontrollü ve güçlü bir onarım süreci başlatılır.
PRP tedavisi süreci, klinik ortamda gerçekleştirilen, basit ve konforlu birkaç adımdan oluşur:
- Kan Alımı: Süreç, hastadan standart bir kan tahlilinde olduğu gibi, yaklaşık 10-20 ml kan alınmasıyla başlar. Bu miktar, küçük bir tüp kan kadardır ve hasta için herhangi bir olumsuz etki yaratmaz. Alınan kan, pıhtılaşmayı önleyen özel bir madde içeren steril PRP kitlerinin içine konulur.
- Santrifüj İşlemi: Kan dolu tüpler, santrifüj adı verilen özel bir cihaza yerleştirilir. Bu cihaz, tüpleri çok yüksek hızda döndürerek, kanın bileşenlerini yoğunluklarına göre ayrıştırır. Bu dönme işleminin sonunda, tüpün en altına kanın en yoğun hücreleri olan alyuvarlar (kırmızı kan hücreleri) çöker. Ortada, trombositlerden ve büyüme faktörlerinden zengin olan sarı renkli plazma kısmı (PRP) toplanır. En üstte ise trombositten fakir plazma (PPP) kalır. Bu işlem yaklaşık 8-15 dakika sürer.
- PRP’nin Hazırlanması ve Enjeksiyon: Hekim, santrifüj işlemiyle elde edilen trombositten zengin plazmayı (PRP) dikkatlice bir enjektöre çeker. Bu plazma, artık normal kandakinin 3 ila 8 katı daha fazla trombosit içermektedir. Elde edilen bu değerli materyal, tedavi edilecek bölgeye (yüz, boyun, dekolte, el sırtı veya saçlı deri) mezoterapi veya mikroiğneleme (Dermapen) yöntemleriyle uygulanır.
Mezoterapi yönteminde, çok ince ve kısa iğneler kullanılarak, PRP küçük enjeksiyonlar halinde cildin altına veya içine verilir. Bu yöntem, özellikle belirli kırışıklıkların veya izlerin hedeflenmesinde etkilidir. Mikroiğneleme yönteminde ise, PRP cilde sürüldükten sonra
Dermapen gibi bir cihazla cilt yüzeyinde binlerce mikro kanal açılır. Bu kanallar, PRP’nin cildin derinliklerine nüfuz etmesini sağlarken, aynı zamanda mikroiğnelemenin kendisi de cildin kolajen üretimini mekanik olarak tetikler. Bu kombine etki, tedavinin başarısını daha da artırır. Etiler’deki kliniğimizde, Doktor Selin Zehra Uçar olarak, her hastanın cilt veya saç ihtiyacına göre en uygun uygulama yöntemini belirliyor ve tedavi protokolünü kişiselleştiriyoruz.
PRP tedavisi, cildinize veya saçınıza yabancı kimyasallar vermek yerine, tamamen kendi kanınızın doğal gücünü kullanarak bir onarım ve canlanma başlatan, son derece güvenli ve biyolojik bir yöntemdir.
Uygulama Alanları: Cilt Gençleştirme ve Saç Dökülmesi
PRP tedavisi, vücudun kendi onarım mekanizmalarını harekete geçirme yeteneği sayesinde, medikal estetik ve dermatolojide oldukça geniş bir kullanım alanına sahiptir. Vücudun neresinde bir yenilenme, canlanma ve onarım ihtiyacı varsa, PRP orada etkili bir çözüm sunabilir. Ancak en yaygın ve en başarılı sonuçların alındığı iki ana alan; cilt gençleştirme ve saç dökülmesi tedavisidir.
Cilt Gençleştirme (Anti-Aging): Cildimiz, yıllar içinde güneşin, çevresel faktörlerin ve doğal yaşlanma sürecinin etkisiyle canlılığını, sıkılığını ve parlaklığını kaybeder. Kolajen ve elastin üretimi yavaşlar, cilt incelir, kurur ve kırışıklıklar belirginleşir.
PRP tedavisi, bu süreci yavaşlatmak ve cildin kalitesini hücresel düzeyde artırmak için mükemmel bir biyolojik yöntemdir. Cilde enjekte edilen yoğunlaştırılmış trombositler ve büyüme faktörleri, adeta uyuyan fibroblast hücrelerini uyandırır ve onlara yeniden kolajen, elastin ve hyaluronik asit üretmeleri için sinyal gönderir.
Bu sayede; İnce çizgilerin ve kırışıklıkların görünümü hafifler, cilt daha pürüzsüz bir hal alır. Cildin elastikiyeti ve sıkılığı artar, yüzde hafif bir toparlanma ve lifting etkisi hissedilir. Cildin nem kapasitesi artar, daha aydınlık, canlı ve parlak bir görünüme kavuşur. Cilt tonu daha homojen hale gelir ve lekelerin görünümünde azalma olabilir.
Akne izleri (sivilce çukurları), yara izleri ve çatlakların tedavisinde de cildin onarım kapasitesini artırarak olumlu sonuçlar verir. Göz altı morluklarının ve torbalanmalarının tedavisinde, o bölgedeki dolaşımı artırarak ve cilt kalitesini iyileştirerek destekleyici bir rol oynar.
PRP tedavisi, sadece yüz bölgesine değil, aynı zamanda yaşlanma belirtilerinin sıkça görüldüğü boyun, dekolte ve el sırtı gibi alanlara da başarıyla uygulanır. Saç Dökülmesi Tedavisi: Saç dökülmesi, hem kadınları hem de erkekleri etkileyen en yaygın estetik sorunlardan biridir. Genetik, hormonal, strese bağlı veya beslenme eksikliği gibi birçok nedenle saç kökleri zayıflar, küçülür (minyatürleşir) ve zamanla saç üretme yeteneğini kaybeder.
PRP tedavisi, saç köklerini yeniden canlandırmak ve saç dökülmesini yavaşlatmak için kullanılan en etkili ameliyatsız yöntemlerden biridir. Saçlı deriye enjekte edilen PRP; Saç köklerini besleyen kan damarlarını uyarır ve bölgedeki kan dolaşımını artırır. Bu, köklerin daha fazla oksijen ve besin almasını sağlar.
Uyku (telogen) fazındaki saç köklerini uyararak aktif büyüme (anagen) fazına geçmelerini teşvik eder. Mevcut saç tellerinin kalitesini artırır; saçların daha kalın, daha güçlü ve daha parlak görünmesini sağlar.
Saç dökülme hızını belirgin bir şekilde azaltır. Yeni saç çıkışını destekleyebilir, özellikle zayıf ve tüy şeklinde olan saçların canlanmasına yardımcı olur. PRP, özellikle androgenetik alopesi (erkek tipi saç dökülmesi) ve kadınlarda görülen diffüz saç dökülmesi tiplerinde oldukça başarılıdır. Ayrıca saç ekimi operasyonlarından sonra, ekilen greftlerin daha iyi tutunması ve iyileşme sürecinin hızlanması amacıyla da destekleyici bir tedavi olarak kullanılır. İstanbul’un yoğun temposunda yıpranan cildiniz veya zayıflayan saçlarınız için, Etiler’deki kliniğimizde, Doktor Selin Zehra Uçar olarak, sizin için en uygun PRP tedavisi protokolünü oluşturarak, kendi kanınızın mucizevi gücüyle tanışmanızı sağlıyoruz.
Seans Protokolü, Sonuçlar ve Güvenlik Profili
PRP tedavisi, tek seanslık bir uygulamadan ziyade, cildin veya saçlı derinin biyolojik onarım mekanizmalarını kümülatif olarak uyarmayı hedefleyen, kürler halinde planlanan bir prosedürdür. Tedavinin başarısı, doğru seans protokolünün uygulanmasına ve hastanın bu sürece uyum göstermesine bağlıdır.
Aynı zamanda, beklentilerin doğru yönetilmesi ve işlemin güvenlik profilinin iyi anlaşılması da hasta memnuniyeti için kritik öneme sahiptir. İstanbul, Etiler‘deki kliniğimizde, Doktor Selin Zehra Uçar olarak, her hastamızın bireysel ihtiyacına ve tedavi hedeflerine göre özelleştirilmiş bir tedavi takvimi oluşturuyoruz. Seans Protokolü: Hem cilt gençleştirme hem de saç dökülmesi için uygulanan PRP tedavisinde, genellikle bir başlangıç kürü ve ardından idame (koruma) seansları planlanır.
Başlangıç Kürü: Cilt veya saçlı deride arzu edilen biyolojik uyarımı başlatmak için, genellikle 2 ila 4 hafta aralıklarla, toplam 3-4 seans yapılması önerilir. Bu ilk kür, fibroblastları ve saç köklerini yoğun bir şekilde uyarmak, kolajen üretimini ve kan dolaşımını artırmak için gereklidir.
Seans aralıkları ve sayısı, hastanın yaşına, cildinin veya saçının durumuna ve tedaviye verdiği yanıta göre hekim tarafından ayarlanabilir. İdame (Koruma) Seansları: Başlangıç kürü tamamlandıktan ve istenen sonuçlar elde edildikten sonra, bu etkinin korunması ve yaşlanma sürecinin yavaşlatılmaya devam edilmesi amacıyla idame seansları planlanır. Genellikle 6 ayda bir veya yılda bir yapılacak tek bir PRP seansı, elde edilen kazanımların uzun süre devam etmesini sağlar. Beklenen Sonuçlar: PRP tedavisi, bir dolgu veya botoks işlemi gibi anında sonuç veren bir yöntem değildir. Bu, vücudun kendi kendini onarmasına dayalı biyolojik bir süreç olduğu için, sonuçların ortaya çıkması zaman alır.
Cilt uygulamalarında, ilk seanstan sonra ciltte genellikle bir parlaklık, canlanma ve nem artışı fark edilir. Ancak asıl kolajen üretimine bağlı sıkılaşma ve ince çizgilerdeki azalma gibi etkiler, genellikle 2. veya 3. seanstan sonra belirginleşmeye başlar. Nihai sonucun tam olarak oturması ve cildin yeniden yapılanması, son seanstan sonraki birkaç ayı bulabilir.
Saç uygulamalarında ise, ilk olarak saç dökülmesinde bir azalma gözlemlenir. Bu, genellikle ilk 1-2 seanstan sonra fark edilir. Mevcut saçların kalitesindeki artış, kalınlaşma ve yeni saç çıkışlarının başlaması ise genellikle 3-4 ay sonra, yani kürün tamamlanmasına yakın bir zamanda veya sonrasında görülür. Sabırlı olmak, bu tedavinin en önemli parçasıdır.
Güvenlik Profili: PRP tedavisinin en büyük avantajlarından biri, son derece güvenli bir yöntem olmasıdır. İşlemde kullanılan materyal, tamamen kişinin kendi kanından elde edildiği için (otolog), alerjik reaksiyon riski yoktur.
Vücuda herhangi bir yabancı madde veya kimyasal verilmez. Bu, onu en doğal ve en biyouyumlu estetik tedavilerden biri yapar. İşlem, klinik ortamda, steril koşullarda yapıldığında enfeksiyon riski de son derece düşüktür. Uygulama sonrası, enjeksiyon bölgelerinde hafif bir kızarıklık, şişlik, hassasiyet veya küçük morluklar görülebilir. Bu yan etkiler tamamen geçicidir ve genellikle birkaç saat ila birkaç gün içinde kendiliğinden kaybolur.
İşlem sonrası kişi, hemen günlük yaşamına dönebilir. Bu yüksek güvenlik profili, PRP tedavisini, doğallıktan ve güvenlikten ödün vermek istemeyen hastalar için ideal bir seçenek haline getirmektedir.